KIRIK ve ÇIKIKLARDA İLKYARDIM

KIRIKLARBir kaza durumunda ilk yardım uygulamaya hazır olabilmek için yapacağın en doğru şey bir ilk yardım kursuna devam etmek ve ilk yardımın nasıl verileceğinin öğrenmektir. Aşağıdaki satırlarda bazı genel bilgiler bulacak ama ilk yardımın nasıl uygulanacağını öğrenmek için bir kursa katılmayı unutma!
Herhangi bir kuvvet zoru ile kemik bütünlüğünün bozulmasına kırık denir.
Çeşitleri;
a Açık kırık
b Kapalı kırık
c Müşterek Kırık (önemli organların mide, bağırsak, ciğer, beyin gibi önemli organların tahribatıyla birlikte görülen kırıklardır)

KIRIKLARDA GENEL DUYGU VE BULGULAR
Kırık yerinde ve yakınında ağrı
Dokunmaya karşı hassasiyet
Şekli bozukluğu
Şişlik, morluk
Hareketsizlik ve kuvvetsizlik
Kırık kemiklerin birbirine sürtünme sesi

KIRIKLARDA GENEL TEDAVİ KURALLARI
Eğer deride varsa yara üzerine steril bir pansuman ya da mendil koyup sarınız.
Yara içinde görülen kemik parçalarını çıkarmaya çalışmayınız. Kanama yapabilir. Daman ve sinirleri yaralayabilirsiniz. O kısmın üzerine steril pansuman koyunuz. Sonra bir bezi simit şeklinde katlayıp delik olan kısmı ortaya gelecek şekilde yerleştiriniz En üst kısmına kalın pamuk ya da sünger tabakası koyunuz. Sarınız.
Kırık olup olmadığını önce elbisesi üzerinden hafifçe elle muayene ederek saptamaya çalışınız.
Elle hoyratça muayene etmeyiniz Kırık yerini oynatmayınız. Ağrı şoka yol açabilir. Kırık kemik uçları damar ve sinirleri yaralayabilir.
Kırık uçlarını hareketsiz yapmak için kırık yerini tespit ediniz. Kol ya da bacağın her iki yanına kalan karton ya da tahta koyup sargı bezi, eşarp, kravat ya da gömlek parçaları ile sarınız.
Tespit için kullanılan karton, tahta gibi gereçler kırık yerinin bir üst ve bir de alt tarafındaki eklemlerin ötesine kadar gelecek uzunlukta olmalıdır. Bu araçlara atel adı verilir. Atellerin tene gelen kısımları pamuk ve bezlerle beslenmelidir.
Şok varsa önleyiniz.
Kanama varsa bilinen önlemlerle kanamasını durdurunuz.
Kırık yerin üzerine havluya sarılı buz torbası koyunuz.
Yaralı kısmı kalp seviyesinin yukarısına kaldırınız.
Kırılan uzuv tespit edilmelidir. Hangi durumda bulduysanız o durumda tespit ediniz. Kırığı yerine koymaya çalışmayınız. Gereksiz dokümanlardan kaçınınız.
Ambulansla ortopedi ve travmatoloji kliniğine gidiniz.

OMURGA KIRIKLARINDA İLK YARDIM
Çoğu kez yüksek bir yerden düşme yad da trafik kazaları sonucu omurgada kırık ve bazen içinden geçen omurilikte değişik derecelerde yaralanmalar olabilir.
Yaralıyı muayene etmeden, belinde yad da boynunda ağrısı, başka bir şikayeti olup olmadığını sormadan döndürmeyiniz. Ayağa kaldırmayınız.
Kesin tam bilinmedikçe belinde ağrısı olan böyle bir yaralıda kırığın da olabileceğini unutmayınız. Kırık olmadığı kesin olarak saptanıncaya kırık var gibi hareket ettiriniz.
Eğer omurgasında bir kırıktan şüpheleniyorsanız, yaralıyı yerinden kaldırmadan altına genişçe ir tahta ya da kapı yerleştiriniz.
Baş ve boynunun her iki yanına ayakkabılarını ve katlayarak elbiselerini koyarak boynunun oynamasını önleyiniz. Eğer elinizde kum torbası varsa onu da koyabilirsiniz. Naylon torba içine kum veya toprak doldurarak kum torbası yapabilirsiniz.
Yaralıyı omuzlar, havsala, uyluk diz altı ve ayak bileğinin üzerinden geçecek şekilde geniş bezlerle tahtaya bağlayınız. Böyle taşıyınız. Röntgen çekilip kesinlikle kırık olmadığı saptanmadıkça ayağı kaldırmayınız.
Aksi durumda kendiliğinden iyi olabilecek bir omurga kırığı, yaralı kişinin kaba muayenesi ayağa kaldırılması ya da uygun olmayan taşıma koşulları nedeniyle omurilik zedelenmesi olabilir. Bunun sonucu bacaklarda felç, halsizlik, idrar ve büyük abdestini tutamaması gibi çok önemli sonuçlarla bitebilir.
Yara varsa steril pansuman koyunuz.
Şok durumuna göre önlem alınız.
Ağrısını dindiriniz.
ÖN KOL KIRIKLARINDA İLK YARDIM
Kazanın olduğu yerde yaralının ceketi çıkarılmadan kırık olan tarafında eli karşı omuza gelecek şekilde kol göğüs üzerine konur ve göğse sarılır.
Önkolda üçgen sargı ya da tülbentle boyuna asılır.
Eğer elinizde tespit için hazır gereçler (atel) ya da tahta, kalın karton varsa kol ya da önkolun her iki yüzüne bunları uygulayınız. Gömleğinizden yırttığınız bezlerle kravat, eşarp ya da sargı bezi ile kırık yerinin yukarısında ve aşağısından bağlayınız.
Kolu göğüs üzerine koyup başka bir eşarp ya da üçgen sargı ile sarınız.
Önkolu da üçgen sargı, tülbent ya da eşarp ile boyuna asınız.
Önkol ve kolunuzun kalp seviyesinin üzerinde durmasını sağlayınız. Böylelikle daha az şişlik olur.
Kırık yer üzerine buz koyunuz.
Bilezik varsa çıkarılmalıdır.

PARMAK KIRIKLARINDA İLK YARDIM
Kırık olan parmak altına parmak genişliğinde bir tahta ya da eğer elinizde varsa hazır dar bir alüminyum şerit (atel) koyarak sarınız. Gerekirse kırık parmağı; yandaki sağlam parmağa flasterle ya da sargı bezi ile sararak tespit ediniz.
Kırık tarafı kalp seviyesinin üzerinde tutunuz.
Kırık yer üzerine buz koyunuz.
Ağrısı varsa ağrı dindirici ilaç veriniz.
Parmaktaki yüzük kesilerek çıkarılmalıdır (Yüzük nedeniyle şişlik olur. Yüzük parmağı sıkarak gangrene çevirebilir).
Hastaneye gönderiniz.

KÜREK VE KÖPRÜCÜK KEMİĞİ KIRIKLARINDA İLK YARDIM
Kırık tarafın koltuk altına ufak bir pamuk topağı ya da katı bir bez koyup kolu eşarp ya da tülbentle boyuna asınız
Kırık yer üzerine buz koyunuz.
Yaralıyı oturur durumda ve ambulansla hastaneye götürünüz.
Eğer üçgen sargı ya da eşarp yoksa yaralı elinizi ceketinizin iki düğmesi arasında içeri sokup aynı taraf ceket eteğinin yukarı kaldırıp iğneleyiniz.
Şekilde görüldüğü gibi bir omuz üzerinden gelen sargıyı (katlanmış bir tülbent) karşı taraf koltuk altından geçirip arkada bağlayınız. Diğer sargı ile aynı işlemi karşı tarafa yapıp arkandan birbiri ile ve ilk sargının uçları ile düğüm ediniz. Bunları yaparken omuzları arkaya doğru çekiniz.

BACAK KIRIKLARINDA İLK YARDIM
Bacakta kırık varsa kaza yerinde yaralının pantolonunu çıkarmaya çalışmayınız.
Eğer yara varsa pantolonu dikiş yerinden sökünüz ya da kesiniz. Yara üzerine temiz mendil ya da pansuman koyup üzerinden sarınız. Böylece açık bir kırıta yaradan mikropların girmesini önlemiş ve kanamanın durmasını sağlamış olursunuz.
Eğer elinizde uzun tahta ya d da kalın karton varsa uzun olanın dışta ayak bileğinden bele kadar, kısa olanını da içi tarafta ayak bileğinden kasığa gelecek şekilde bacağın her iki yanına yerleştiriniz.
Ayak bileğinin üzerinden diz altından ve üstünden gömlek parçası, eşarp, kravat ya da sargı bezi ile bağlayınız.
Eğer elinizde tespit için hiç bir gereç yoksa kırık olan bacağı sağma bacağa sararak tespit ediniz.
Karık yara üzerine buz koyunuz.
Sırtüstü yatar durumda ve sedye ile hastaneye gönderiniz.

AYAK VE AYAKBİLEĞİ KIRIKLARINDA İLK YARDIM
Kişinin yaralanmış ayağındaki yaraların üzerine temiz bir mendil ya da pansuman koyup sarınız.
Yumuşak bir kare şeklindeki bir yastığın ortasına ayağı yerleştiriniz.
Yastığın kenarları önde birbirine yaklaştırınız., çengelli iğne ile tutturunuz. Gerekiyorsa üzerinden sargı bezi ile sarınız.
Yastık içine koymadan önce buz uygulayınız.
Kalp seviyesinin üzerinde tutunuz.

BOĞULMALARDA İLK YARDIM

Yaşam için gerekli temiz havanın alınıp kirli hava olarak geri atılmasına solunum, çeşitli nedenlerle solunum durması haline de boğulma denir.

Boğulma aşağıdaki durumlarda gerçekleşebilir:


-Solunum yolu; bilinçsiz olarak dilin arkaya gitmesi, başın öne doğru bükülmesi, yabancı cisim, takma diş, ağızda biriken kanın solunum yolunu kapatması veya solunum yollarının yaralanması, ses tellerinin şişmesi gibi nedenlerle tıkanabilir.

-Çeşitli zehirli gazlar, kafa yaralanmaları gibi nedenlerle santral sinir sisteminin çalışmasının yavaşlaması, suda boğulma ve iple boğulmalar v.b. nedenlerle solunum yavaşlayabilir veya durabilir.

-Kalp durması, şok durumu, elektrik çarpması, karbonmonoksit zehirlenmesi nedeniyle de solunum durabilir.

-Göğüs duvarının delici cisimlerle yaralanmaları sonucu da boğulma olabilir.


Boğulma belirtileri, boğulmanın derece ve şiddetine göre ikiye ayrılırlar.


a. İlk Safhada Görülenler

-Baş dönmesi ve halsizlik,

-Nefes darlığı, -Nabız sayısının artması,

-Kısmi bilinç kaybı, -Boyun damarlarında şişme,

-Yanak ve dudaklarda morarma ile birlikte yüzde kızarma, kan toplanması.


b. Sonraki Safhada Görülenler

-Dudaklar, burun, kulaklar ve ayak parmakları mavimtırak gridir.

-Solunum kesik kesiktir veya hiç yoktur.

-Nabız yavaş ve düzensizdir.

-Tam bilinç kaybı vardır.


Boğulma anında ne yapılmalıdır?


-Boğulmaya neden olan etken ortadan kaldırılır. (yabancı cisim, ağızda takma diş, sakız v.b)-Boyun, çene yere dik olacak şekilde, arkaya bükülür. Çene açılır, dil öne çekilir.

-Ağızdan ağıza yapay solunum yapılır. Solunum yollarının açılması ilk üç dakika içinde yapılmalıdır, beyin daha fazla oksijensizliğe dayanamaz.


Suda Boğulmada İlkyardım


-Suda boğulma tehlikesi geçiren kişi karaya çıkarılıp, sırt üstü yatırılır

-Yakası ve kemeri gevşetilir

-Takma dişi çıkarılır

-Ağzının içindeki yabancı cisimler temizlenir. Ağızdan ağıza yapay solunum yapılır. Soluk verdiği zaman kişinin başı yana çevrilmelidir. Bu hareket 5-6 kez tekrarlanır. Böylece; fazla su köpürerek dışarı çıktığı gibi kişiye yeterli solunum da yapılmış olunur

-Daha sonra ıslak giysiler çıkarılıp, yaralı battaniyeye sarılır

-Yutulan suyun çıkartılması için iki el ile yaralının karnı altından tutularak gövdesi yukarı kaldırılır. Bu suretle hava yolundaki suların boşalmasına yardım edilmiş olunur


Ağızdan ağıza suni teneffüs metodu


-Kişi düz bir yere sırtüstü yatırılır

-Çenesi yukarı gelecek şekilde başı geriye çekilerek solunum yolları açılır

-Ağız çevresi temizlenir

-Çeneye bastırılarak ağzın açılması sağlanır, diğer el ile burun delikleri kapatılır

-Derin nefes alınıp ağızdan ağıza dakikada 12-15 defa üflenir

-Göğüs kafesinin yükselip, yükselmediği kontrol edilir

-Solunum normale dönünceye kadar veya yaralı hastaneye ulaştırılıncaya kadar işleme devam edilir.



TRAFİK KAZALARINDA İLK YARDIM

Kaza geçiren, yaralanan ya da birdenbire hastalanan kişilere, yaşamsal tehlikeyi atlatıncaya kadar uygulanan her türlü yardım ve tedavi yöntemine ilkyardım denir.

İlkyardımın birinci ilkesi hastanın ya da yaralının yaşamını kurtarmak, ikincisi durumunun daha kötüye gitmesini önlemek, üçüncüsü ise tümüyle iyileşmesine yardımcı olmaktır. Hastanelerin acil servisleri de bu amaçla kurulmuştur. Ama yaralıyı ya da hastayı bir hastaneye ulaştırıncaya kadar geçen zaman çok önemlidir. Bu gibi durumlarda çevredeki kişilerin nasıl davranılacağını bilmesi ve ilk önlemleri alması yaralının ya da hastanın yaşamını kurtarabilir. Bu yüzden her evde iyi bir ilkyardım elkitabı ile çocukların ulaşamayacağı bir dolapta saklanan bir ilkyardım çantası bulunmalıdır.

Bir kaza anında unutulmaması gereken birkaç önemli nokta:


1. Soğukkanlı olun ve kaza geçiren kişiyi yatıştırmak için elinizden geleni yapın.

2. Yardım isteyin; örneğin telefon ederek bir ambulans çağırın.

3. Kaza geçiren kişiyi, hiçbir zarar vermeyeceğinizden emin olmadıkça kıpırdatmayın. Örneğin sırt ya da bel omurları örselenmiş bir yaralının, uzman sağlık personeli gelinceye kadar kesinlikle hareket ettirilmemesi gerekir.

4. Eğer hareket etmesinde bir sakınca yoksa, yaralıyı rahat edeceği biçimde yatırın ve sıcak tutun.


Önemli Kazalar

Trafik kazaları gibi çok önemli ve ciddi kazalarda ilkyardımı yapacak kişinin hiç paniğe kapılmadan çok hızlı düşünüp çok hızlı davranması gerekir. Çünkü kaza geçiren kişinin yaşamı gerçekten tehlikede olabilir. Bu gibi durumlarda ilk yapılacak şey yaralının solunumunun ve kan dolaşımının kesintiye uğramasını engellemektir:


1. Kaza geçiren kişinin solunum yolları (ağız, gırtlak ve soluk borusu) açık olmadığı sürece yapılacak hiçbir yardımın yararı yoktur. Bunun için öncelikle boğazından soluk almasını engelleyecek yabancı bir cisim olup olmadığına bakın. Eğer yerde yatıyorsa, dilinin arkaya doğru kayıp gırtlağını tıkamasını engellemek için, yaralının başını geriye yatırıp yana doğru çevirin.

2. Solunum yolları açık olduğu halde, beyindeki solunum merkezi, sinirler ya da solunum kasları zarar görmüş olabilir. Bu durumda, soluk alıp veremeyen kişiye yapay solunum uygulamak gerekir.

3. Kaza geçiren kişinin kalbi durmuşsa, kanı bütün vücutta rahatça dolaşamıyorsa ve kan kaybına yol açacak önemli bir yara varsa gene yaşamsal tehlike söz konusudur. Bu nedenle, ilk yapacağınız şeylerden biri de yaralının kalbini dinleyerek atıp atmadığını denetlemek olmalıdır. Eğer kalp durmuşsa yeniden çalıştırabilmek için dıştan kalp masajı yapmak gerekir. Ama bu çok güç bir tekniktir ve yalnızca doktorlar ya da uzmanlaşmış kişiler uygulayabilir. Buna karşılık, ne yapılacağını bilen herhangi birisi, yırtılmış bir atadamarın ya da ciddi bir yaranın kanamasını bir an önce durdurarak yaralının kan kaybından ölmesini engelleyebilir.


İlk tehlikeyi atlattıktan sonra, kaza geçiren kişiyi en uygun konumda yatırarak yardım gelinceye kadar beklemelidir.


Solunum Durması

Solunum durması ya da boğulma çok çeşitli nedenlerden kaynaklanabilir. Yemek yerken soluk borusunu tıkayan bir lokma, yutulan yabancı bir cisim ya da solunan zehirli gazlar insanın havasızlıktan ölmesine yol açabilir. En sık rastlanan nedenlerden biri de suda boğulmadır.

Suda boğulma tehlikesi geçiren kişiyi yavaşça karaya taşıdıktan sonra düz ve sert bir yere sırtüstü yatırın. Ağzında yosun parçalan ya da herhangi bir yabancı madde varsa elinizle temizleyin ve başını geriye doğru yatırarak çenesini yukarı kaldırın. Böylece dilin geriye kayıp soluk borusunu tıkamasını önlemiş olursunuz. Daha sonra, yutmuş olduğu suyu boşaltmak için başını yana çevirin. Akciğerlerdeki su boşalıp yerine hava dolunca solunumun normal olarak kendiliğinden başlaması gerekir. Eğer başlamazsa, hiç zaman yitirmeden yapay solunum uygulamalıdır.

Akciğerlere hava üfleyerek solunumu yeniden başlatmanın en iyi yolu, ağızdan ağza uygulandığı için "hayat öpücüğü" denen yapay solunum yöntemidir. Bunu uygulamak için, kaza geçiren kişinin burnunu iki parmağınızın arasında sıkıştırarak tıkayın ve derin bir soluk alarak ağzından içeriye kuvvetlice hava verin. Aynı yöntemi, soluk alamayan kişinin ağzını elinizle sıkıca kapayıp soluğunuzu burnundan vermekle de yapabilirsiniz; ama burun yolları daha dar olduğu için ağızdan hava vermek her zaman daha etkilidir. Her iki durumda da, dudaklarınızı kaza geçiren kişinin ağzına ya da burnuna iyice dayayıp dışarıya hava kaçırmamaya özen göstermeniz gerekir. Eğer boğulma tehlikesi geçiren kişi küçük bir çocuksa, dudaklarınızı aynı anda hem ağzına, hem burnuna dayayarak soluğunuzu iki yoldan verebilirsiniz.

Soluk verirken, üflediğiniz hava akciğerlere dolacağı için, kaza geçiren kişinin göğsü şişecektir. Göğsü indiği anda başınızı yana çevirerek yeniden derin bir soluk alın. Başlangıçta akciğerlere dört kez üst üste hava üfledikten sonra, erişkinlerde dakikada yaklaşık 12, çocuklarda 20 kez hava vererek bu işlemi sürdürün. Eğer göğsü inip kalkmıyorsa ya verdiğiniz soluğun bir bölümü dışarı kaçıyor demektir ya da solunum yolları hâlâ tıkalıdır. Omuzların arasındaki bölgeye birkaç kez sertçe vurmakla soluk borusundaki tıkanıklık giderilebilir. Böylece normal solunum başlayınca yapay solunumu kesebilirsiniz. Gene de, boğulma tehlikesi atlatan kişiyi mutlaka doktorun görmesi gerekir. Çünkü solunumun bir an bile durması beynin oksijensiz kalmasına ve bilinç yitimine yol açabilir.

Boğazına yabancı bir cisim kaçtığı için soluk alamayan kişilerde ise bu cismin hemen çıkarılarak tıkanan soluk borusunun açılması gerekir. Bunun için, solunumu durmuş olan kişiyi öne doğru eğerek başının olabildiğince aşağıya sarkmasını sağlayın. Bir yandan da kürekkemiklerinin arasına yumruğunuzla hızla vurun. Böylece, soluk borusunu tıkayan cisim yukarıya doğru çıkarak bazen kendiliğinden dışarı atılabilir. Eğer gırtlaktaki cisim ağızdan bakıldığında görülebilecek bir yerdey-se, ilkyardımı yapan kişi işaret parmağını sokarak cismi çekip alabilir.

Soluk borusunu tıkayan cismin yerinden oynayarak ağza doğru ilerlemesi için küçük çocukları başaşağı tutmak çoğu zaman yeterli olur. Eğer kolayca çıkmıyorsa gene kürekkemiklerinin arasına hafifçe vurmak gerekir.

Karna basınç uygulama tekniği, bu yolla çıkmayan cisimleri soluk borusundan dışarı atmak için başvurulacak son çare olmalıdır; çünkü iç organlara zarar verebilir. Büyüklerde bu tekniği uygulamak için, soluğu tıkanmış olan kişinin arkasına geçip bir elinizi tam midesinin üstüne yerleştirin. Öbür elinizi bunun üstüne koyup içeriye ve yukarıya doğru dört kez hızla bastırın. Soluk borusunu tıkayan cisim yerinden oynayıncaya kadar aynı hareketi sırtına da uygulayın. Çocukların yalnızca midesine tek elle bastırmak gerekir. Bebeklerde ise uygulanacak yöntem farklıdır. Bebeği sırtüstü yatırın ve göbeği ile göğüs kemiğinin arasına iki parmağınızla dört kez sertçe bastırın.


Yaralar

Derideki yaralardan, hatta küçük bir çizikten bile kolayca mikrop girebildiği için yaranın çevresinde iltihaplanma başlar; o bölge kızarır, şişer ve ağrı yapar. İrin ya da cerahat denen beyazımsı ya da sarımsı yeşil renkli akıntı da yaranın iltihaplandığını gösteren belirtilerden biridir. Bazen yaradan içeri girmiş olan mikroplar kan dolaşımına karışarak kan zehirlenmesine (septisemiye) yol açabilir. Bu nedenle, ne kadar küçük olursa olsun hiçbir yarayı hafife almamak gerekir.

En iyisi, açık yaraların üstünü temiz bir sargı beziyle kapatmaktır. Yaraların daha çabuk kapanması için çeşitli merhemler ya da yara tozları kullanma alışkanlığı oldukça yaygındır; ama günümüzde uzmanlar küçük kesik ve sıyrıkların kendi kendine iyileşmesini yeterli görüyorlar. Önemli olan yarayı temiz tutmaktır; bunun için de mikrop girmeyecek biçimde kapatılması yeterlidir. Hazır yara bantları mikropsuz (steril) olduğu için güvenle kullanılabilir.




HİPERTANSİYON

Tansiyon Nedir?

Tansiyonu kısaca kan basıncı olarak tanımlayabiliriz. Damarlarınızdaki kan, dolaşım sırasında bir basınç oluşturur. Bu basınç alınan gıda, yapı lan iş ve harcanan güçle bağlantılı olarak gün içinde küçük değişiklikler gösterebilir.

Kan basıncı (veya tansiyon) iki ölçümle ifade edilir:

• Sistolik basınç (büyük tansiyon)
• Diyastolik basınç (küçük tansiyon)

Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon) Nedir?

Gün içinde kan basıncının belirli bir süre yüksek olması, yüksek tan siyon (hipertansiyon) olarak tanımlanır. Tansiyon milimetre civa (mmHg) olarak ifade edilir. Sistolik kan basıncının (büyük tansiyon) 120 mmHg ve diyastolik kan basıncının (küçük tansiyon) 80 mmHg olması en uygun tan siyon değeridir. Kan basıncının 120-129/80-84 mmHg olması normal, 130-139/85-89 mmHg olması yüksek normal tansiyan olarak adlandırılır. Kan basıncının 140/90 mmHg’nın üzerinde olması hipertansiyondur.

Ülkemizde hipertansiyon oldukça yaygın bir problemdir. Erişkin her 3 kişiden 1’inde hipertansiyon vardır. Kadınlarda erkeklerden daha sık tır. Türkiye’de hipertansiflerin önemli bir kısmı (% 53), ekonomik olarak üretken çağ kabul edilen orta yaş grubundadır. Ülkemizde nüfus yapısının daha çok genç olduğu dikkate alındığında, 30 yaş altında görülen hiper tansiyon sıklığı (% 12) ihmal edilmeyecek düzeydedir. Altmış yaşın üzerin de hipertansiyon görülme sıklığı % 60-80’lere kadar yükselmektedir. Ülke mizde, hipertansiyon görülme sıklığı yüksek olmasına rağmen, hastaların sadece %40’ı bunun farkındadır.

Tansiyon Nasıl Ölçülür?
Kan basıncı tansiyon aleti ile ölçülür. Tansiyonun doğru ölçülmesi için şu noktalara dikkat edilmesi gerekir:

• Ölçümden kısa süre önce sigara veya kahve içilmemiş olmalı.
• Kişi dinlenmiş olmalı.
• Ölçüm sırasında manşon kalp seviyesinde tutulmalı.
• Ölçüm cihazının manşonu uygun boyutta olmalı. 

HİPERTANSİYON VE EGZERSİZ

Yüksek Tansiyon Nelere Yol Açar?

Yüksek tansiyon sinsi bir hastalıktır. Bu özelliğinden ötürü her yaşta görülebilir. Belirti vermeden ortaya çıkar. Yüksek tansiyon kontrol altına alınmazsa, aşağıdaki sorunlar ortaya çıkabilir:

• Kalp hastalığı,
• Felç,
• Boyun ve bacak damarlarında tıkanma,
• Kalp yetmezliği,
• Böbrek hastalığı,
• Görme kaybı.
Ailenizde yüksek tansiyon varsa,
Yaşınız 40’ın üzerindeyse,
Şişmansanız,
Sigara içiyorsanız,Şeker hastası iseniz ve ailenizde şeker hastası varsa,
Gebe iseniz,
tansiyonunuzu sık aralıklarla ölçtürünüz

Yüksek Tansiyonla Başa Çıkabilmek Için Ne Yapmalı?

Tansiyon yüksekliği olan bütün hastalara yaşam tarzı ile ilgili değişik likler önerilmektedir.

• Kişi sağlıklı olduğu kiloyu bilmeli ve o kiloda kalmalıdır. Vücut küt le indeksiniz (vücut ağırlığı/boy2) 25 kg/m2’nin üzerinde ise kilo vermeniz gerekir (Vücut kütle indeksi, kilogram cinsinden vücut ağırlığının, metre cinsinden boyun karesine bölünmesi ile hesaplanır).
• Tuz tüketimi kısıtlanmalıdır.
• Alkol tüketiminden kaçınılmalıdır.
• Meyve ve sebze tüketimi artırılmalı, doymuş ve total yağ tüketimi azaltılmalıdır.
• İlaçlar düzenli alınmalıdır.
• Sigaradan kullanımına son verilmelidir.
• Düzenli fiziksel aktivite ve egzersiz yapılmalıdır.

Egzersiz ve Yüksek Tansiyon

Kan basıncı ilaçlar ile kontrol altına alındıktan son ra, egzersiz programına başlanabilir.

Düzenli Egzersizin Faydası Nedir?

• Kullanılan ilacın dozunu azaltabilir veya ilaca gereksinimi ortadan kaldırabilir.
• Kalp hastalığı ve diğer kronik hastalıklara yakalanma riskini azaltır.
• Kişiyi enerjik kılar; stresi azaltır.
• Kilo vermeye yardımcı olur.
• Kasları ve kemikleri güçlendirir.
• Yaşam kalitesini artırır.
• Düzenli egzersiz kan basıncını azaltır. Araştırmalar düzenli egzersizin hafif ve orta derecede hipertansiyonda kan basıncını ortalama 10 mmHg düşürdüğünü göstermektedir. Bu miktar kan basıncı ilaçları ile elde edilen etki ile benzerdir. Ancak uzun dönemde sağlanacak faydalar çok daha fazladır. Orta yoğunluktaki egzersizin ağır yoğunluktaki egzersize göre kan ba sıncını daha etkin düzeyde düşürebildiği bilimsel çalışmalarla kanıtlanmış tır.

Nasıl Bir Egzersiz Programı Uygulanır?

Orta ve ağır derecede egzersiz programlarına başlamadan önce risk analizi yapılması ve ön bir egzersiz testinden geçilmesi gerekir.

Aerobik aktiviteler, yüksek kan basıncınızı kontrol etmenizi sağlar. Es neklik (germe) ve kuvvetlendirme egzersizleri ise egzersiz programının önemli bir parçasıdır.

Egzersiz Uygulanırken Dikkat Edilmesi Gereken Konular:

• Önce ısınma egzersizleri (10-15 dakika) yapılmalıdır.
• Isınma ve soğuma sırasında esneklik egzersizleri yapılmalıdır.
• Egzersiz yapılırken kalp atım hızı izlenmelidir.
(Kalp atım hızı sayılarak veya kalp atım hızını gösteren aletler kullanılarak izlenebilir)
• Yapmaktan zevk alınan aktiviteler, grup halinde uygulanmalıdır.
• Egzersizlerin sonunda aktivite düzeyi yavaş yavaş azaltılmalıdır (5-10 dakika soğuma).
• Egzersiz sırasında nefes tutulmamalıdır. Egzersiz sırasında nefesi tutmak, kanın kalbe geri dönüşünü azaltır.

Aerobik Egzersizler

Kalp hızını veya nefes alış verişini hızlandıran uzun süreli hareketler, aerobik (oksijen alarak yapılan) egzersizler olarak düşünülür. Merdiven çıkma, yürüyüş, hafif koşu, bisiklete binme ve yüzme aerobik aktivitelere örnek olarak verilebilir.

Yürüyüş: Organizmanın temel fiziksel aktivitesidir. Herkes tarafından, her zaman ve her yerde yapılabilir. Yürüyüş, bacaklarda kan dolaşımını artırır ve kalp kasını kuvvetlendirir. Ke mik ve kaslar için çok az yaralanma riski oluşturur. Hızlı ve tempolu yürüyüş aerobik egzersizdir. Hızlı adımlarla yürüyüş, aynı mesafede, en az koşu kadar kalori yakar. Bu aktiviteden yeterince yarar sağlayabilmek için, uzun süre yürümek gerekir. Uygun ayakkabılar ile günde en az bir saat yürümek önerilir.

Koşu: Kasların ve kalp-solunum sisteminin kapasitesini dereceli olarak güçlendiren bir fiziksel aktivitedir. Yaralanmalardan korunmak için bilinçli bir programın uygulanması gerekir. 40 yaş üzeri iseniz, spor geçmişiniz olsa bile bir hekim kontrolünden geçerek ve düzenli bir antrenman progra mı uygulamalısınız. Programları uygularken fizyoterapiste danışmalısınız. Fizyoterapistin denetimi ile çalışmanız egzersizin daha etkili ve güvenli olmasını sağlar.

Yüzme: Koşu gibi, yüzmeye de dereceli olarak başlamak gerekir. Baş langıçta en fazla 500 m yüzülür ve dinlenilir. Mesafe azar azar artırılır. Ha vuz kurallarına ve güvenlik tedbirlerine dikkat edilmesi gerekir. Bu pek doğal olarak kişinin fonksiyonel egzersiz kapasitesine bağlıdır. Ör neğin 500 m, bazıları için yeterli olurken bazı ki şiler için ulaşılmazdır.

Bisiklet: Bisiklet, bacakları ve ayakları, vücu dun ağırlığından kurtaran bir koşulda uygulanır. Bacaklar, koşudakinden çok daha az yaralanma ve burkulma riski ile karşı karşıyadır. Bisiklet çevirme kalp-solunum kapasitesinin geliştirilmesi için önerilir. Evde sabit bisiklet kullanımı, bacak, uyluk ve kalça kaslarınızı çalıştırır. Katedilen me safeyi ve egzersiz yapan kişinin nabız sayısını gösteren sabit bisikletler, evde kullanıma en uygun olanlarıdır. Diğer sporları yapma olanağınız yok sa, evde sabit bisiklet kullanımı çok iyi bir çözüm olabilir.

Esneklik (Germe) Egzersizleri

Farklı kas gruplarını içeren germe egzersizleri uygulanabilir. Kas, ger gin bir pozisyonda 10-20 saniye süre ile tutulur. Esnekliği az olan kas grupları için bu hareketler, 60 saniye süre ile uygulandığında, o kas gru bunun esnekliğinde zamanla bir artış sağlanabilir.

• Aerobik tipteki egzersizler, haftanın çoğu gününde, her seferinde en az 30 dakika olarak uygulanmalıdır.
• Eğer bir seferde bu kadar zaman ayrılamıyorsa, aktivite süresi gün içinde daha kısa sürelere bölünebilir.
• Egzersizi düşük-orta düzeyde ve tahmini en yüksek kalp hızında (220-yaş) [%60-80’inde] yapınız. Bu seviyenin düzenlenmesinde fizyote rapisten yardım alınmalıdır.

Kuvvetlendirme Egzersizleri

Dirençli egzersizler (ağırlık kaldırma gibi), genellikle hipertansiyonu olan kişilere önerilmez. Uygun olduğunda, kuvvetlendirme egzersizlerinin kalp-dolaşım dayanıklılığını güçlendiren, aerobik egzersizlerle birlikte kul lanılması önerilmektedir. Kişinin duruşu, kaldırdığı ağırlık miktarı mutlaka takip edilmelidir. Egzersizler sırasında nefesin tutulmaması gerekir.

Günlük Yaşamla İlgili İpuçları

• Asansör kullanmak yerine merdiven lerden inip çıkınız.
• İşyerinize giderken araba ile gitmek yerine yürüyün veya otobüsten bir veya iki durak önce ininiz.
• İşyerine geldiğinizde arabanızı park yerinin en uzak bölgesine park ediniz.
• Sizinle birlikte egzersiz yapacak birini bulunuz. Bu sayede daha is tekli egzersiz yapabilirsiniz.
• Egzersiz sırasında aşağıdaki uyarıcı belirtilerden birini hissettiğiniz de, hemen egzersizi bırakınız ve doktorunuza başvurunuz:
• Göğüs ağrısı veya rahatsızlık hissi,
• Baş dönmesi veya bayılma,
• Kol veya çenenizde ağrı,
• Ciddi nefes alamama hissi,
• Düzensiz kalp atımı,
• Aşırı yorgunluk.
 

SICAK ÇARPMASI

Sıcak Çarpması Belirtileri Nelerdir?

Yüksek derece ısı ve nem nedeniyle vücut ısısının ayarlanamaması sonucu ortaya çıkan tabloya sıcak çarpması adı verilir.

Sıcak çarpmasının belirtileri şunlardır:

• Adale krampları,
• Güçsüzlük, yorgunluk,
• Baş dönmesi,
• Davranış bozukluğu, sinirlilik,
• Solgun ve sıcak deri,
• Bol terleme (daha sonra azalır),
• Mide krampları, kusma, bulantı,
• Bilinç kaybı, hayal görme,
• Hızlı nabızdır.

Sıcak Çarpmasında Risk Grupları

Sıcak çarpması için özel bir risk grubu bulunmamakla beraber, diğer hastalık ya da yaralanmalar için hassas olan kişiler, sıcaktan da diğer kişilere göre daha çok etkilenirler.

Bu kişiler;

• Kalp hastaları,
• Tansiyon hastaları,
• Diyabet hastaları,
• Kanser hastaları,
• Normal kilosunun çok altında ve çok üzerinde olanlar,
• Psikolojik ya da psikiyatrik rahatsızlığı olanlar,
• Böbrek hastaları,
• 65 yaş üzeri kişiler,
• 5 yaş altı çocuklar,
• Hamileler,
• Sürekli ve bilinçsiz diyet uygulayanlar,
• Yeterli miktarda su içmeyenlerdir.


Sıcak Yaz Günlerinde Sıcak Çarpmasından Korunmak İçin Alınması Gereken Önlemler Nelerdir?

• Özellikle şapka, güneş gözlüğü ve şemsiye gibi güneş ışığından koruyacak aksesuarlar kullanılmalıdır.
• Mevsim şartlarına uygun, terletmeyen, açık renkli ve hafif giysiler giyilmelidir.
• Bol miktarda sıvı tüketilmelidir.
• Vücut temiz tutulmalıdır.
• Her öğünde yeterli miktarda gıda alınmalıdır.
• Gereksiz ve bilinçsiz ilaç kullanılmamalıdır.
• Direk güneş ışığında kalınmamalıdır.
• Kapalı mekanların düzenli aralıklarla havalandırılmasına özen gösterilmelidir.


İlk yardım şöyle olmalıdır
• Kişiyi serin bir yere taşıyınız.
• Elbiselerini çıkarınız.
• Bacaklarını yukarı kaldırarak yatırınız. Dinlendiriniz. Soğuk, ıslak havlu ile sarınız. Serin tutunuz. Ayakları ve elleri soğuk su bulunan kovalara sokunuz.Bacaklarını aşağı, yukarı hareket ettiriniz.
• Bacaklara ve gövdesine masaj yapınız.
• Bir litre su içine veya ayrana çeyrek çay kaşığı kadar tuz karıştırıp bunu her saat başı içiriniz.
• Ateşi çok yükselmişse, soğuk su bulunan bir küvete sokarak ateşin 38 dereceye kadar düşmesini sağlayınız.
• Alnına, bütün vücuda soğuk su ile ıslatılmış çarşaf örtünüz.
• Gerekirse vantilatöre karşı tutunuz.
• Bu önlemlerden sonra hemen hastahaneye götürünüz.


KIRIM KONGO KANAMALI ATEŞİ

Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi Nedir? 

Kırım-Kongo Hemorajik Ateş (KKHA),keneler tarafından taşınan Nairovirüs isimli bir mikrobiyal etken  tarafından neden olunan ateş, cilt içi ve diğer alanlarda kanama gibi bulgular ile seyreden hayvan kaynaklı bir enfeksiyondur. Son yıllarda tedavide görülen gelişmelere rağmen, bu enfeksiyonlarda ölüm oranları hala yüksektir.


Keneler Nasıl Tanınır ve Nerelerde Bulunur?

Keneler otlaklar, çalılıklar ve kırsal alanlarda yaşayan küçük oval şekillidir.  6-8 bacaklı, uçamayan, sıçrayamayan hayvanlardır. Hayvan ve insanların kanlarını emerek beslenirler ve bu sayede hastalıkları insanlara bulaştırabilirler.

Ülkemiz kenelerin yaşamaları için coğrafi açıdan oldukça uygun bir yapıya sahiptir. Türlere göre değişmekle beraber kenelerin, küçük kemiricilerden, yaban hayvanlarından evcil memeli hayvanlara ve kuşlara (özellikle devekuşları) kadar geniş bir konakçı spektrumları mevcuttur.

 

KKKA virusunun bulaşmasına etken olan kene nedir? yer yüzünde kaç türü bilinmektedir?

Ülkemizde halk arasında kene, sakırga, yavsı, kerni gibi isimlerle bilinmektedir. Keneler zorunlu kan emici artropodlar olup dünyanın her bölgesinde yaşamaktadırlar. Keneler morfolojik olarak diğer artropodlardan farklı olup, vücutları tek bir parçadan oluşmuştur. Vücudun ön tarafında ağız organelleri yer almaktadır. Günümüzde yeryüzünde yaklaşık 850 kene türü bilinmektedir.

 

Kene yaşam döngüsü nasıldır?

KKKA sebep olan Hyalloma türü keneler çoğunlukla iki konakta gelişim ve yaşam döngülerini tamamlar. Larva ve nimfler küçük omurgalılarda (tavşan, kuş, fare. vb) erginler ise büyük omurgalı hayvanlarda (koyun, keçi, sığır, at, yabani gevişenler, insan, vb) konaklarlar.

 

Kırım-Kongo kanamalı ateşi salgınlarını etkileyen doğa şartları nelerdir? 

Doğu Avrupa ve Asya’daki Kırım-Kongo hemorajik ateş salgınlarının genellikle insanlar tarafından oluşturan çevresel şartlara bağlı olarak geliştiği düşünülmektedir. Kırım’daki ilk salgının, İkinci Dünya Savaşı yıllarında kene ile enfekte olmuş bölgelerin tarıma açılması nedeniyle oluştuğu sanılmaktadır. Daha sonra eski Sovyetler Birliği ve Bulgaristan’ da olan salgınlarda ise ziraatçılık ve hayvancılıktaki değişmelerin rol oynadığı belirtilmektedir.


Kırım-Kongo kanamalı ateşi hangi mevsimde görülmektedir? 

Hastalık mevsimsel özellik göstermektedir. Genel olarak mayıs ve ekim ayları arasında görülmesine rağmen, değişik aylarda da görülebilir. 


Kimler Risk Altındadır?

Hastalık genellikle meslek hastalığı şeklinde karşımıza çıkar. 

Tarım ve hayvancılıkla uğraşanlar 

Veterinerler 

Kasaplar 

Mezbaha çalışanları 

Sağlık personeli özellikle risk gurubudur. 

Kamp ve piknik yapanlar, askerler ve korunmasız olarak yeşil alanlarda bulunanlar da risk altındadır.  


Kuluçka Süresi Ne Kadardır? 

Kene tarafından ısırılma ile virüsün alınmasını takiben kuluçka süresi genellikle 1-3 gündür; bu süre en fazla 9 gün olabilmektedir. Enfekte kan, ifrazat veya diğer dokulara doğrudan temas sonucu bulaşmalarda bu süre 5-6 gün, en fazla ise 13 gün olabilmektedir. 


Belirtileri Nelerdir?

Ateş

Kırıklık 

Baş ağrısı

Halsizlik  

Kanama pıhtılaşma mekanizmalarının bozulması sonucu; 

-Yüz ve göğüste kırmızı döküntüler ve gözlerde kızarıklık, 

-Gövde, kol ve bacaklarda morluklar  

-Burun kanaması, dışkıda ve idrarda kan görülür

-Ölüm karaciğer, böbrek ve akciğer yetmezlikleri nedeni ile olmaktadır.

 

Kırım-Kongo Kanamalı Ateşinin Tanısı Nasıl Konulur?   

Kanda virüse karşı oluşan antikorların taranması tanı için en sık kullanılan yöntemdir. Bu göstergeler hastalığın başlangıcından sonra 6. günden itibaren belirlenebilir. 

 

Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi Nasıl Kontrol Edilir ve Nasıl Korunulur? 

Hastalığın bulaşmasında keneler önemli bir yer tutmaktadır. Bu nedenle kene mücadelesi önemlidir fakat oldukça da zordur.

1. İnsanlar kenelerden uzak tutulabilir ise bulaş önlenebilir. Bu nedenle de mümkün olduğu kadar kenelerin bulunduğu alanlardan kaçınmak gerekir. 

2. Kenelerin yoğun olabileceği çalı, çırpı ve gür ot bulunan alanlardan uzak durulmalı, bu gibi alanlara çıplak ayak yada kısa giysiler ile gidilmemelidir. 

3. Bu alanlara av yada görev gereği gidenlerin lastik çizme giymeleri, pantolonlarının paçalarını çorap içine almaları, 

4. Görevi nedeni ile risk grubunda yer alan kişilerin hayvan ve hasta insanların kan ve vücut sıvılarından korunmak için mutlaka eldiven, önlük, gözlük, maske v.b. giymeleri gerekmektedir.

5. Gerek insanları gerekse hayvanları kenelerden korumak için haşere kovucu ilaçlar (repellent) olarak bilinen böcek kaçıranlar dikkatli bir şekilde kullanılabilir. (Bunlar sıvı, losyon, krem, katı yağ veya aerosol şeklinde hazırlanan maddeler olup, cilde sürülerek veya elbiselere emdirilerek uygulanabilmektedir.)

6. Haşere kovucular hayvanların baş veya bacaklarına da uygulanabilir; ayrıca bu maddelerin emdirildiği plâstik şeritler, hayvanların kulaklarına veya boynuzlarına takılabilir.

7. Kenelerin bulunduğu alanlara gidildiği zaman vücut belli aralıklarla kene için taranmalıdır.  

8. Kene ısırığında ne yapılmalıdır? 

Yapışan keneler ise kesinlikle öldürülmeden, ezilmeden/patlatılmadan ve kenenin ağız kısmı koparılmadan, bir pensle doğrudan düz olarak, döndürmeden yavaşça çekilip alınmalıdır. Isırılan yere; bol sabunlu suyla yıkanıp temizlendikten sonra iyotlu antiseptik(tendürdiyot) sürülmelidir. (şayet sabunlu su bulunmaz ise alkol içeren mendiller kullanılabilinir). 

Çıplak elle keneye temas edilmemeli eğer elle tutulacaksa eldiven giyilmeli veya naylon bir poşet yardımı ile keneler toplanmalıdır. 

Vücuttaki kenelerin üzerine herhangi bir kimyasal madde (alkol, klonya, gazyağı v.b) dökülmemeli, sigara veya ateş kullanarak keneler uzaklaştırılmamalıdır. Çünkü bu maddeler kenenin kusmasına sebebiyet vereceğinden hastalık bulaştırma riskini artırmaktadır. 

Isırılan kişi iki hafta süreyle ateş,yoğun halsizlik, baş ağrısı, bulantı, kusma gibi belirtiler yönünden takip edilmesi gerekmektedir. (ateşin 38,3 °C veya üzerinde olması halinde acilen tam teşekkülü hastaneye başvurulmalıdır) 

Kan emdikçe zamanla gövdesi kanla dolan kenenin tutunduğu bölge kızarır ve kaşınır

     

9. Diğer canlılara ve çevreye zarar vermeden, haşere ilacı (insektisit) ile uygulamanın uygun görüldüğü durumlarda  çevre ilaçlanması yapılabilir.

 

Kırım-Kongo Kanamalı Ateşinin Tedavisi Nedir?   

Hastalığın kesin bir tedavisi bulunmamaktadır. Hastaya destek tedavisi yapılmalıdır. 

YANIKLAR

YANIK NEDİR?

Isı, ışın, elektrik veya kimyasal maddelere maruz kalma sonucunda deri ve derialtı dokularda meydana gelen bir çeşit yaralanmadır. 

Yanıkların değerlendirilmesi : yanıkların şiddetini 5 ETKEN belirler. 

1-Derinlik 

1. derece yanıklar: Derinin sadece en üst tabakasının zedelendiği yanıklardır. Kızarıklık, gerginlik ve ağrı görülür. Örnek: güneş yanıkları. 

2. derece yanıklar: Derinin üst ve değişen oranlarda alt kısmının etkilendiği yanıklardır. Kızarıklık, gerginlik, ağrı ve su toplanması (bül) ile karakterizedir. 

3. derece yanıklar: Tüm deriyi kapsayan; derialtı dokularına, derin dokulara ve hatta kemiklere kadar ulaşan yanıklardır. Deri kuru kayış gibi olabilir veya renk değişikliği  görülebilir (kömür gibi, beyaz veya kahverengi olabilir ). Şiddetli yanıklarda, yüzeysel sinir uçları ve kan damarları zedeleneceğinden yanık alanda his kaybı olabilir, buna karşın çevredeki daha az yanmış olan doku aşırı ağrılı olabilir. 

2- Yüzey miktarı : Dokuzlar kuralı ile belirlenir. 

3- Kritik alanların yanması : Eller ayaklar, yüz ve cinsel organlar. 

4- Hastanın yaşı : Çok genç veya çok yaşlı olma.

5- Hastanın genel sağlık durumu : Diğer yaralanmalar veya hastalıklar (diabet, kalp, kronik böbrek hastalığı vb gibi). 

 

HAFİF YANIKLAR:

Vücut yüzeyinin,  

%  2 sinden az olan 3. derece yanıklardır. 

% 15 inden az olan 2. derece yanıklardır.

 

ORTA ŞİDDETLİ YANIKLAR:

Erişkinlerde vücut yüzeyinin,

%  2-10 u arasındaki 3. derece yanıklar (el, ayak, yüz, cinsel organ hariç)

% 15-25 i arasındaki 2. derece yanıklar (el, ayak, yüz, cinsel organ hariç)

% 50-75 i arasındaki 1. derece yanıklar (el, ayak, yüz, cinsel organ hariç)

Çocuklarda vücut yüzeyinin,

% 10-20 si arasındaki 2. derece yanıklar (el, ayak, yüz, cinsel organ hariç)

Bebeklerde, tüm 1. derece yanıklar (el, ayak, yüz, cinsel organ hariç)

 

ŞİDDETLİ YANIKLAR:

Erişkinlerde vücut yüzeyinin,

% 10 undan fazla olan 3. derece yanıklar ve 3. derece el, ayak, yüz, cinsel organ yanıkları.

% 25 inden  fazla olan 2. derece yanıklar.

Çocuklarda  vücut yüzeyinin  % 20 sinden fazla olan 1. derece yanıklar

Bebeklerde, tüm 3. derece yanıklar.

 

ISI YANIKLARI

Yaş ısı (buhar, her türlü kaynayan sıvı -su, yağ) ve kuru ısı (sıcak metaller, ütü, alev, güneş) ile meydana gelirler.

İlkyardım:

Yanma sürecini sona erdirerek daha fazla yaralanmayı önlemek gerekir ; alevi söndürmek, kızgın metali uzaklaştırmak, yaş ısıya maruz kalmış giysileri çıkarmak vb gibi. (DİKKAT: alev yanığında sentetik giysiler deriye yapışmışsa dokunulmaz; kaynar sıvı yanığında eğer olayın üzerinden zaman geçmişse giysiler soğuk suya tutulmadan önce çıkarılmaz aksi halde yapışan deride çıkar)  

 

1. derece yanıklarda

ASLA yoğurt, salça, diş macunu, zeytinyağı vb. şeyler sürülmez !

En az 10 dakika soğuk suya tutulur.

Gerginliği azaltmak üzere yağlı krem veya ağrısını almak ve gerginliği azaltmak üzere yanık merhemi sürülebilir.

Geniş yanıklarda, kişi kendi içebilecek durumdaysa bol sıvı içirilir.

 2. derece yanıklarda tedavi 1. derece yanıklarla aynıdır. İlave olarak; büller ASLA PATLATILMAZ ! Gerekiyorsa hastaneye götürülerek  steril koşullarda pansuman yaptırılır. Eğer bül geniş bir alanı kapsıyorsa, üstteki deri ASLA SOYULMAZ ! Eğer patlamışsa, o zaman içindeki sıvı boşaldıktan sonra o kısım antiseptikle silinip üzeri steril gazlı bez ile kapatılıp sargı beziyle sarılır. Zira flaster yanıklı dokuyu zedeleyebilir.

3. derece yanıklarda hastanın mutlaka bir yanık merkezine veya hastaneye götürülmesi gerekir. Hasta bilinçli (kendi içebilecek durumda) ise bol sıvı içirilir. ALKOLLÜ ve ASİTLİ içecekler İÇİRİLMEZ!

* Açık yanık yarası hava ile temas ettiği sürece ağrıya neden olacağından, yaranın hemen hava ile teması kesilmelidir, bunun için yara nemli steril gazlı bez ile kapatılır. Böylece enfeksiyondan da korunmuş olur.

 

KIZGIN MADDE SIÇRAMASI

Kızgın yağ, katran, zift gibi maddeler vücuda sıçradığında, yakıcı etkileri soğuyana kadar devam eder. Bu nedenle bunların sıçradığı kol ya da bacak hemen soğuk su içerisine sokularak uzun süre bekletilmelidir. (Güler, Ç., Bilir, N.; Herkes için İlkyardım. Çevre Sağlığı Temel Kaynak Dizisi No: 18)

 

YANGINDAN VE YANMAKTAN KURTARMA

Alev nedeniyle yanan kişi ayakta durursa oluşan gazlar ve dumanlar kolaylıkla solunum yollarına gider, saçlar tutuşur. Tutuşan bir kişinin hemen yere yatırılması ve kendi çevresinde yuvarlanması sağlanmadır. Bu yangının sönmesini sağlayacaktır. Alevler çoğu kez bu şekilde ya da kişinin hemen bir battaniye ya da halıya sarılmasıyla söndürülebilir.

Alevler söner sönmez yanan elbiselerin hepsinin hızla çıkartılması gerekir. Çıkartırken sıyırarak çıkartılmamalı gerekirse kesilerek çıkartılmalıdır. Sıyırarak çıkartılmaya çalışırken alttaki yanık doku daha fazla zedelenir ve zarar görür.

Yanan bölgeye beş dakika içerisinde soğuk su ya da soğuk uygulayarak yanma derecesi ve aşırı ağrı engellenebilir. Ayrıca geniş ve derin yanıklarda tetanoz aşısı yaptırmakta yarar vardır.  

 

KİMYASAL YANIKLAR

Kuvvetli asit veya bazlarla meydana gelir. Çoğunlukla endüstri, laboratuar veya fabrikalarda görülür. Sadece kimyasal maddeler değil onların oluşturduğu gazlar ve buharlar da kimyasal yanıklara (özellikle solunum yolunda) neden olurlar. Bu gibi iş yerlerinde normalde gerekli önlemlerin alınmış, kişilerin eğitilmiş olması gerekir. Bu kişilerin yönlendirmeleri ile yardımcı olunması, ilk yardımcının kendisini koruması açısından önemlidir.  

 

İlkyardım:

Kendinizi korumayı sakın ihmal etmeyin. 

Hastanın kimyasal madde ile teması kesilmelidir. Kimyasal madde;

KURU (TOZ)  ise: Toz kimyasal madde, önce bir fırça veya kuru bezle (en doğrusu elektrik süpürgesi ile) iyice vücuttan uzaklaştırılır, ondan sonra bol akan su ile yıkanır. Öncelikle fırçalamanın nedeni: toz halindeki kimyasal madde su ile karşılaştığında aktive olarak ciddi yanıklara yol açmaktadır. 

SIVI ise: Hemen etkilenen bölgedeki giysiler çıkarılır ve etkilenen alan basınçlı su ile en az 10 dakika (ağrı dinene kadar) yıkanır.

Açık yanık yarası oluşmuşsa, hemen steril gazlı bezle kapatılıp hastaneye götürülür.


ELEKTRİK YANIKLARI

Elektrik yanıkları, düşük veya yüksek voltajlı akımla temas sonucu meydana gelir :

0.9 - 1  mA etkisizdir

1 -10 mA hafif etkilenme/ağrı

10 -30 mA kol ve/veya bacakta kuvvet azalması

 30 -75 mA solunum durması

75mA - 4 A     kalp ritminde bozulma veya kalp durması

4 A ve üstü,   kalp durması ve ölüm nedeni olabilir. 

 

Ev aletleri yeterince ciddi yanıklara yol açabiliyorsa da, ciddi yanıklar genellikleyüksek voltajın bulunduğu fabrika ve yüksek gerilim hatlarında çalışanlarda görülmektedir.

Elektriğin yanığa neden olabilmesi için, bir noktadan vücuda girip başka bir noktadan çıkması gerekir. Elektrik yanıkları sonucunda 2 önemli tehlike vardır: 

1. Doku hasarı, dıştan görülen kısmın küçüklüğünün tersine iç kısımda (derin dokularda) çok fazla olabilir. Giriş yarası küçük ama çıkış yarası tam tersine çok geniş ve derin olabilir. Yüksek voltajlı elektrik enerjisi kasları ve deriyi, organ amputasyonu gerektirecek ölçüde harap edebilir.

2. Yanığa ilaveten (birkaç saat sonrasında bile) kalp durabilir. o nedenle yüksek voltajlı akıma kapılmış kişi mutlaka hastaneye götürülmelidir. Akıma kapılmış kişiye DOKUNULMAZ ! Öncelikle akım kesilir, bunun için şalter indirilir veya eski tip sigorta ise tamamen çıkartılır (gevşetilip bırakılmaz!). Eğer sigorta ve şaltere ulaşma olanağı yoksa o zaman, yalıtkan bir madde ile (kuru tahta, lastik, plastik gibi) kişi elektrik kaynağından, ya da elektrik kaynağı (kablo vb ) kişiden uzaklaştırılır. Aksi halde yardım etmek isteyen kişi devreyi tamamlayacağından kendisi de akıma kapılabilir. Elektrik yanıklarının, vücudun tümünün veya bir bölümünün elektrik kaynağı ile toprak arasındaki devreyi tamamlaması sonucu oluştuğu hatırdan çıkarılmamalıdır. 

DİKKAT: Akım kesildikten sonra kişiye ilkyardım yapmak üzere dokunmanın hiçbir sakıncası yoktur. Akım kesildikten sonra kişinin size elektrik aktarması (yani sizde de elektrik çarpması olması) söz konusu değildir. O nedenle dokunmaktan korkmayın.  

 

İlkyardım:

ABC değerlendirilir ve devamlılığı sağlanır. Gerekiyorsa TYD sağlanır. Unutmayınız ki elektrik akımına kapılma nedeniyle kalbi durmuş kişileri hemen başlatılan TYD ile hayata döndürme şansı çok yüksektir. 

Yanık yaraları varsa kuru steril pansumanla kapatılır. 

Olası kırıklar tesbit edilerek atellenir. 

Tüm elektrik yanıkları hastanede daha ileri tedavi gerektiren ciddi yaralanmalardır.

SEYAHAT AŞILARI

1- Sarı Humma Aşısı : 

Hastalık, bağışık olmayan yetişkinlerde ölümle neticelenebilir ancak sarı humma aşısı yüksek oranda etkilidir. Sarı hummanın bulaşma riskinin olduğu bölgeler veya ülkelere (bazı Afrika ve Güney Amerika ülkeleri ) giden her yolcunun aşı olması tavsiye edilmektedir. 

2- Kolera Aşısı :

Kolera aşısı herhangi bir ülkeye giriş için bir koşul olarak aranmaz. Yeni, ağızdan verilen iki farklı aşının ikisi de (canlı ve ölü) güvenli ve etkilidir. 

Risk altındaki ülkelere gideceklere tavsiye edilir. Aşı yapılsa bile yiyecek, su ve hijyenle ilgili sıkı önlemler alınmalıdır. 

Temiz içme suyunun ve yiyeceğin seçilmesi kolerayı önlemede aşıdan daha önemlidir.

3- Tifo Aşısı : 

Tifo riskinin yüksek olduğu bölgelere gidecek yolcular, özellikle de bir aydan fazla kalacak kimseler, zayıf hijyen koşullarına maruz kalanlar ve Hindistan alt kıtasını ve antibiyotiğe dirençli organizmaların var olabileceği yerleri ziyaret edecek olan kimseler aşılanabilirler. 

Aşılanma yolculuktan bir hafta önce tamamlanmalıdır.

4- Japon Ensefaliti :

Japon ensefaliti aşısının koruyuculuğu yüksektir. Aşı hastalığın yaygın olduğu kırsal bölgelerde en az 2 hafta kalacak olan ve bir yaşın üzerindeki yolcular için gereklidir. Japon Ensefaliti Aşısı seyahate çıkmadan 10 gün önce yaptırılmalıdır.

5- Menenjit Aşısı :

Alt-Sahra menenjit kuşağındaki ülkelere gidecek tüm yolcular ile bulaşıcı hastalık riski altındaki öğrenciler aşılanmalıdır. Mekke'ye gidecek hacı ve umre ziyaretçileri için menenjit aşısı zorunludur. Hacılardan dörtlü aşı (A,C,Y,W-135) sertifikası talep edilmektedir. Aşı yolculuktan 2 hafta önce yapılmalıdır.

6- Tetanoz Aşısı : 

Tüm yolcular aşılanmalıdır.

7- Çocuk Felci ( Polio ) Aşısı : 

Poliomiyelitin hala mevcut olduğu gelişmekte olan bazı ülkelere gidecek tüm yolcular bir doz ağızdan polio aşısı ile aşılanmalıdırlar. Bu ülkeler: Pakistan, Hindistan, Nijerya, Çad, Sudan, Afganistan, Nijer, Orta Afrika Cumhuriyeti, Mısır, Benin, Burkina Faso, Fildişi Sahili, Botswana, Kamerun, Gana, Gine, Mali ve Yemen'dir. Aşı yolculuktan 4 hafta önce yapılmalıdır. Ülkemiz yapılan aşılama çalışmaları sonucunda poliomyelitten arındırılmıştır ve bu konuda Dünya Sağlık Örgütü tarafından sertifikalandırılmıştır. Bu bölgelere gidecek olan yolcuların aşılanmaları oradan alacakları mikrobu geri dönüşte ülkemize getirecek olmaları yönünden de önem taşımaktadır.

8- Hepatit B Aşısı : 

Aşı yüksek bulaşıcı hastalık tehlikesi bulunan bölgelere giden tüm yolculara uygulanmalıdır.

9- Hepatit A Aşısı : 

Aşı yüksek derecede hastalık riski olan bölgelere gidecek yolcular için tavsiye edilir, ayrıca hastalık kapma riski yüksek olanlar da aşı yaptırmaları için yönlendirilmelidirler.

10- Difteri :

Tüm vatandaşlarımıza genellikle çocukluk döneminde "üç aşı"-DTP (difteri/tetanos/boğmaca) olarak yapılmıştır. Hem tetanos toksoidi ve hem de difteri toksoidi yaklaşık olarak her 10 yılda bir ek aşı olarak verilebilir. 

Tüm vatandaşlarımıza genellikle sağlık ocaklarımızda zaten 4 kez çocukluk döneminde, üçlü aşı olarak Difteri Boğmaca ve Tetanoz şeklinde yapılmaktadır. Ek olarak ilköğretim 1 ve 8. sınıflarda da birer doz difteri tetanoz şeklinde uygulanmaktadır. Her 10 yılda bir ek doz difteri tetanoz ikili aşı şeklinde verilebilir. 

11- Kuduz :

Kuduza maruz kalma riski olanları korumak için yapılan aşılamaya ön aşılama denir.

Ön aşı bağışıklığı, yüksek risk altındaki, kuduz virüsü üzerinde çalışan laboratuvar çalışanları, veterinerler, hayvan bakıcıları ve vahşi doğa görevlileri ile kuduzun yaygın olduğu bölgelere seyahat eden veya buralarda yaşayan tüm bireylere uygulanır.

12- Grip :

Mevsimsel (kış ve bahar) bir grip patlaması yaşayan herhangi bir bölgeye seyahat edecek tüm yolcular potansiyel olarak hastalığa yakalanma riskini taşırlar. Turistler de risk altındadır

Riskli bölgelere gidecek yolcular seyahatten 2 hafta önce bir doz grip aşısı yaptırmalıdır.

İSHAL

Günde üç kereden fazla ya da gevşek kıvamlı, sulu ya da günlük 200 gr'dan fazla miktarda dışkılama özellikle çocuklarda ve az gelişmiş ülkelerde en büyük hastalık ve ölüm nedenlerinden biridir. Dünyada her yıl yaklaşık 3,5 milyon kişinin ishale bağlı olarak hayatını kaybettiği tahmin edilmektedir.

Süresine göre:

Akut ishal : İki haftadan daha kısa süreli 

Kronik ishal :Devamlı ya da aralıklı olarak iki haftadan daha uzun süreli ishal olarak tanımlanmaktadır. 

Özellikle beş yaş altı çocuklarda yıllık atak hızı gelişmiş ülkelerde 3-4 iken gelişmekte olan ülkelerde alt yapı ve hijyen şartlarına bağlı olarak 10-18'e kadar çıkmaktadır. 

Şekline göre:

Akut gastroenterit: Bulantı, kusma ve karın ağrısının ishalle birlikte olduğu durumlar 

Dizanteri: Karın ağrısı, ağrılı dışkılama, kanlı -mukuslu gaita ve çok sayıda dışkılamanın olduğu durumlar 

Enterokolit: Barsaklarda iltihap olması durumudur. 

İshalli bir hasta değerlendirilirken gözönünde tutulması gerekenler :

Süre 

Günlük dışkı sayısı 

Dışkının 

Koku 

Kıvam 

Görünüm 

Miktar 

Birlikte olan bulgular 

Bulantı ve kusma 

Ateş 

Karın ağrısı 

Havale 

İdrar miktarında azalma 

Susuzluk hissi 

Çok sayıda kişide aynı bulguların olması 

Ortak besin yenme hikayesi 

Korunma :

Genel hijyen kurallarına uyma, 

Sağlıklı ve temiz su kullanımı ile olmaktadır. 

İshalle ilişkili risk faktörleri :

Seyahat 

Kreşler 

Huzurevi ya da akıl hastaneleri, 

Kronik bazı hastalıklar , AIDS gibi 

Antibiyotik kullanımı 

Bazı diğer ilaçlar, kanser ilaçları gibi 

Temizliğinden emin olunmayan yiyeceklerin yenmesi ve suların içilmesi 

Evde hayvan beslemek 

Deniz ürünlerinin tüketimi

DOMUZ GRİBİ

Domuz gribi nedir?

A (H1N1) 2009 tipi virüsünün neden olduğu bulaşıcı (viral) bir hastalıktır.  İnsanlar bu virüsle daha önce karşılaşmadıkları için hastalığa karşı bağışık değildirler. 

A (H1N1) 2009 virüsü domuzlar arasında görülen grip virüslerine çok benzediği gösterilmiş olduğu için “domuz gribi” olarak adlandırılmıştır. Bu yeni virüs insan, domuz ve kuş gribi virüslerinin bir karışımıdır.

Hastalığın belirtileri mevsimsel griple benzerdir. Bu iki grip ancak özel laboratuvar tetkikleri ile ayırt edilebilmektedir. Normal grip, kronik hastalığı olan yaşlılarda ağır hastalık ve ölüme yol açarken, pandemik grip virüsü ile oluşan gripte hastalananların yarısı ve ölümlerin yaklaşık beşte biri çocukluk yaş grubundadır. Bununla birlikte pandemik grip, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de genellikle hafif ve orta şiddette seyretmektedir.

A(H1N1) Gribi ilk olarak Meksika ve ABD’de görülmüş, daha sonra birçok ülkeye yayılmıştır.

Domuz Gribinin Belirtileri nelerdir?

   

Belirtiler normal insan gribi belirtilerine benzer ve

Ateş, 

Öksürük, 

Boğaz ağrısı, 

Burun akıntısı, 

Vücut ağrıları, 

Baş ağrısı, 

Titreme halsizlik bazı vakalarda kusma ve ishal bildirilmiştir. Geçmişte zatürre ve solunum yetmezliği gibi ciddi hastalık ve ölümlere neden olduğu bildirilmiştir.  

İnsandan insana nasıl bulaşır? 

Domuz Gribinin A/(H1N1), mevsimsel gribin bulaştığı gibi bulaşmakta olduğu düşünülmektedir. Kişiden kişiye genellikle öksürme, hapşırma gibi solunum yoluyla bulaşır. Bazen de hasta insanların ağız ve burunlarına temas etme yoluyla da bulaştığı bildirilmiştir. Hasta bir kişinin öksürüğü ya da hapşırığından çıkan damlacıkların masa gibi bir yüzeye temas etmesinin ardından başka bir kişinin bu masaya elle dokunması, ardından ellerini yıkamadan gözlerine, ağzına veya burnuna dokunması sonucu hastalık kişiden kişiye geçebilir. Hasta kişi, hastalık belirtileri görülmeden 1 gün önceden başlayarak; hastalandıktan sonraki 7 gün ve daha fazla gün boyunca bulaştırıcıdır. Bu da kişinin domuz gribi hastalığına yakalandığını daha henüz öğrenmemişken bulaştırıcı olduğunu göstermektedir. Çocuklar, özellikle küçük çocuklar, potansiyel olarak daha uzun süre bulaşıcı olabilir.

Hastalığa yakalanmamak için ne yapmak gerekir? 

İnsanlar için geliştirilmiş aşısı mevcuttur. Hastalıktan korunmak için rutin önlemleri uygulamak gerekir. 


Bu önlemler: 

• Öksürdüğünüzde ya da hapşırdığınızda ağzınızı ve burnunuzu bir kağıt mendille kapatınız. Kullandığınız mendili hemen çöpe atınız. 

• Öksürdükten veya hapşırdıktan sonra ellerinizi bol su ve sabunla yıkayınız. En az 15 ila 20 saniye yıkama önerilir. Alkolle temizleme de tercih edilebilir. 

• Ağzınıza, burnunuza ve gözlerinize dokunmaktan kaçının. Çünkü virüs ellerinizle başka kişilerle tokalaşma yoluyla da bulaşabilmektedir. 

• Hasta kişilerle yakın temastan kaçının. 

• Genel sağlığınıza dikkat ediniz. 

• İyi uyuyun, fiziksel aktivitelerde bulunun, stresten kaçının, bol sıvı alın ve iyi beslenin 

• Bu hastalıkla kontamine olmuş olabilecek yüzeylere temas etmekten kaçının. 

Seyahat eden kişilere DSÖ neler tavsiye etmektedir? 

Dünya Sağlık Örğütü uluslararası seyahatlerin kısıtlanmasını tavsiye etmemektedir. Her zaman olduğu gibi hasta olan kişilerin uluslararası yapacakları seyahatleri ertelemeleri ve uluslararası seyahat dönüşü hastalık belirtileri görülen kişilerin ise sağlık kurumlarına başvurmaları konularına dikkat etmeleri istenmektedir. Seyahat eden kişilere enfekte olma tehlikesine karşın kalabalık ve kapalı mekânlardan uzak durmaları ve akut solunum yolları enfeksiyonları olan insanlarla yakın temastan kaçınmaları tavsiye edilmektedir. Hasta olan kişilerle temastan sonra ve bu kişilerin bulundukları ortamlarla temastan sonra ellerin yıkanması hastalık riskini azaltacaktır. Ayrıca hasta insanlar hastalığın yayılmasını önleyici uygun davranışlar sergilemeye davet edilmektedir.(Sağlıklı insanlardan uzak durmak, elleri yıkamak ve öksürükle/hapşırıkla bulaşmayı engellemek için kâğıt mendil ve maske kullanmak).  

Tedavisi var mı? 

Antiviral ilaç kullanımı domuz gribinin önlenmesinde CDC tarafından tavsiye edilmektedir. İlaç kullanımı hastalığın seyrini hafifletmekte ve daha hızlı bir iyileşmeyi sağlayabilmektedir. Bunun yanı sıra ciddi komplikasyonların da gelişmesi engellenmiş olur. Antiviral ilaçlara, semptomların görülmeye başlamasından itibaren ilk 2 gün içinde başlanması gerekir. 

Çocuklarda acil tıbbi yardım gerektiren durumlar şunlardır: 

Hızlı nefes alma ya da solunum güçlüğü 

Mavimsi cilt rengi 

Yeterince sıvı alamama 

Uyanamama ya da uyaranlara cevap verememe 

Huzursuzluk 

Grip benzeri semptomlara ek olarak ateş ve şiddetli öksürük 

Döküntü 

Yetişkinlerde acil tıbbi yardım gerektiren durumlar şunlardır: 

Solunum güçlüğü veya nefes darlığı 

Göğüs ya da karın içinde ağrı veya basınç 

Ani baş dönmesi 

Konfüzyon 

Şiddetli bulantı ve kusma

BESİN ZEHİRLENMELERİ

Besinler birçok enfeksiyon hastalığının bulaşmasında rol oynayabilir. Besin kaynaklı hastalıkların bir kısmı sistemik bulgularla seyredebilir ( Bruselloz gibi). Bunlar dışındaki daha çok kusma ve ishalle ortaya çıkan tablo besin zehirlenmesi olarak tanımlanır ve bir mikroorganizma ya da bu mikroorganizmanın toksini ile bulaşmış besinlerin tüketilmesi ile gelişir. Bazı mikroorganizmaların toksinleri nörolojik bulgulara yol açar ( Botilismus). Kimi zaman da mantarlar gibi yenen besinin kendisi zehirlidir.

İshal ve kusma ile seyreden besinlerle bulaşan bu hastalık; etkenleri değişmekle birlikte hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde hastalıklara neden olup salgınlar oluşturabilir. 


BULANTI VE KUSMA İLE SEYREDEN BESİN ZEHİRLENMESİ SENDROMU VE ETKENLERİ

Staphylococcus aureus besin zehirlenmesi: 

Bir besinin üzerinde üreyen bakterinin salgıladığı toksinin ya da dışardan bulaşan toksinin besinlerle alınması ile 1-6 saat içinde gelişen ve yine hızla düzelen bir klinik tablodur. İshal ve karın ağrısı pek çok vakada vardır. Ateş nadiren görülür. Yiyecek hazırlayan kişiler tarafından sıklıkla bulaştırılır. S. Auresun A' dan E' ye 5 çeşit enterotoksini vardır. En sık salgınlardan A sorumludur. Önemli olan bu toksinlerin ısıya dayanıklı olmasıdır. Bakterinin özellikle şeker ve tuz içeren besi yerlerinde rahatça üreyebilmesi ve besinin görünüm ve kokusunun normal olması zehirlenmeleri kolaylaştırmaktadır.

Bacillus cereus besin zehirlenmesi:

İki ayrı toksini ile iki ayrı klinik tabloda besin zehirlenmesi yapar. 

1.1-6 saat içinde oluşan kusmanın baskın olduğu ısıya dayanıklı toksinle oluşan ve daha çok pirinç ürünleri ile bulaşan klinik tablodur.

2.Daha uzun kuluçka süresi olan ve ishalin ön planda olduğu ve et ürünleri ile oluşan klinik tablodur.  


Diğer :

Bakır, çinko, demir gibi madenlerden yapılan kaplarda bekletilen asidik yiyeceklerle de kusma ile seyreden besin zehirlenmeleri görülebilir.

İshalle Seyreden Besin Zehirlenmeleri:

Clostiridium perfringens : 

Özellikle A tipi toksinle ve besinin alınmasında 8-24 saat sonra gelişen ve sulu diare ile seyreden bir klinik tablodur. Bir gün içinde semptomlar kaybolur. A tipi toksin ısıya dayanıksızdır.

C tipi toksinle ortaya çıkan enteritis nekrotikans malnutrisyonlu kişilerde görülen ve % 40 ölümcül seyreden bir klinik tablodur.

Norwalk virüsü: 

24-48 saat içinde besinin alınmasından sonra ortaya çıkan bulantı, kusma, ishal ve kramp şeklinde karın ağrısı, baş ağrısı, ateş ve halsizlik bulguları düzelir. Deniz ürünleri sıklıkla hastalığı bulaştıran kaynaktır. 

ETEC: 

Seyahat ishallerinin başta gelen etkenidir. Kuluçka süresi 1-3 gündür. Hastalık 4 gün sürebilir. Karın ağrısı ve ishal en önemli bulgulardır.

Giardia intestinalis:

10-25 gibi az sayıda kist hastalığı bulaştırabilir. İshal, bulantı, iştahsızlık yakınmaları 1-3 haftalık bir kuluçka dönemini izleyerek ortaya çıkar. Salgınlar esas olarak su kaynaklı olmakla birlikte yiyecek hazırlayan kişinin paraziti taşıdığı ve hijyen kurallarına uymadığı durumlarda lokalize bulaşlar bildirilmiştir. 

Vibrio cholerae:

Esas olarak su kaynaklı bulaşır. Ancak küçük salgınlar da bildirilmiştir. 


İnflamatuar İshal ile Seyreden Besin Zehirlenmeleri:

Salmonella enfeksiyonları:

Zoonotik bir enfeksiyon olan salmonellalar çeşitli hayvanlarda hastalık yapabilir ve süt et yumurta gibi hayvan kaynaklı besinler bulaşmada kaynak rolü oynayabilir. Başlıca bulgular ateş , ishal, bulantı, kusma ve karın ağrısıdır. Hastalık bir haftada düzelir.  


Shigella enfeksiyonları:

Çok az sayıda bakteri bulaştırmada yeterli olur. Kuluçka süresi 3 gündür. Ateş ve kramp tarzında karın ağrısı başlıca klinik bulgulardır. Dışkının kanlı olması önemlidir. 

EİEC:

Shigellaya benzer klinik tablo oluştururlar.

Campylobakter enfeksiyonu:

 Hem evcil hem de vahşi hayvanlar arasında taşınabilir. Bu da bütün ülkelerde yaygın olarak görülmesine neden olur. Süt, süt ürünleri ve az pişmiş tavuk eti en sık kaynaktır. 12-24 saatlik bir kuluçka döneminin ardından ateş, baş ağrısı, halsizlik, kramp tarzında karın ağrısı ve ishal ile ortaya çıkan klinik tablo bir haftada düzelir.

Vibrio parahaemolyticus:

 

Deniz ürünleri ile bulaşır. Kuluçka süresi 12-24 saattir.

Yersinya enfeksiyonu:

Değişik hayvanlarda bulunabilen ve hayvan kaynaklı ürünlerle bulaşan bir enfeksiyondur. Kışın ve 5 yaş altında sıktır.En önemli bulgu akut apandisite benzer bir klinik tablonun gelişebilmesidir.

Nörolojik Semptomlarla Seyreden Besin Zehirlenmeleri:

Botilismus:

Genellikle konserve gibi ve sucuk gibi besinlerle bulaşır. Özellikle evde hazırlanan konserveler son derece tehlikelidir. Bakterinin salgıladığı toksin bilinen en öldürücü zehirdir. Klinik tablo görme bozukluğu, yutma güçlüğü, bulantı ve kusmadır. Genellikle 18-24 saat sonra ortaya çıkar. Ancak daha geç gelişen olgular da vardır.  

Mantar zehirlenmesi: 

Son derece tehlikeli bir zehirlenme türüdür. % 50 den fazla ölümle sonlanır. Doğadan toplanan mantarların kesinlikle yenmemesi ve sadece kültür mantarlarının besin maddesi olarak kullanılması bu son derece tehlikeli ve ölümcül zehirlenmeyi önlemede yeterlidir.

Belirtilerine ve Başlangıç Zamanına Göre Besin Zehirlenmeleri:

1-6 saat içinde bulantı kusma

S. aureus 

B. cereus 

8-16 saat sonra karın ağrısı ve ishal

C. perfringens 

B. cereus 

16-48 saat sonra ateş, karın ağrısı ve ishal

Salmonella 

Shigella 

Campylobacter jejuni 

Vibrio parahaemolyticus 

EİEC 

16-72 saat sonra karın ağrısı ve ishal

Salmonella 

Shigella 

ETEC 

Vibrio parahaemolyticus 

Vibrio cholerae 

16-48 saat sonra ateş ve karın ağrısı

Yersinia enterocolitica 

72-120 saat sonra ateşsiz kanlı ishal

EHEC 

18-36 saat sonra bulantı, kusma, ishal ve felçler

Botilismus 

ATEŞ

Günümüzde ateş hekimlerin en sık karşılaştıkları sağlık sorunlarından birisidir. Unutulmaması gereken; ateşin bir hastalık olmayıp sadece bir hastalık belirtisi olduğu ve her zaman bir enfeksiyona bağlı olmayabileceğidir. Unutulmaması gereken ikinci nokta ise antibiyotiklerin ateş düşürücü ilaçlar olmadığıdır.

İnsan vücudunun normal şartlardaki ısısı 36,5 C'dir. Bu değer bebeklerde ve küçüklerde 36,8 olabilir.Vücut tüm fonksiyonlarını bu ısı değerleri arasında yerine getirdiği için "ateş" diye adlandırılan vücut ısısının yükselmesi vücudun normal dengelerinde bir bozulma olduğunu gösterir. Ateş, kendi başına bir hastalık değil, hastalık belirtilerinden bir tanesidir. Bir enfeksiyon, ödem, doku hasarı veya aşı gibi nedenlerle vücut ısısını düzenleyen termoregülatör merkezdeki dengenin bozulması sonucu ateş oluşur. Dolayısıyla ateşin temelinde yatan etmenin ne olduğunun mutlaka bir doktor tarafından tespit edilmesi gerekir.

Ateş, aslında doğal bir savunma mekanizması olması ve doktorlar için gerekli bir uyarı olmasına karşın aileler için önemli bir korku nedenidir. Gereksiz yaşanan korkular paniklemeye ve zaman zaman da hatalı uygulamalar yapılmasına neden olabilir. Unutulmaması gereken şey, ateşin pek çok nedenden dolayı ortaya çıkabileceğidir. Buna karşın özellikle bebeklerde ve yaşlılarda ateş olmaksızın da çok ciddi hastalıklar oluşabilir.

 

Ateşe neden olan başlıca durumlar :

Enfeksiyon hastalıkları ( kızamık, tifo)

Fazla ve uzun süren egzersiz,

Psikojenik faktörler ( Heyecanlanma vb. )

Serum verme, kan nakli, yanıklar

Metabolizma hastalıkları ( Gut, Porfiriya )

Tümörler ( Hipernefroma, Lenfoma, Akut Lösemi )

Vasküler olaylar ( Tromboflebit, Kalp ve Akciğer Enfarktüsleri )

Beyin trombozu ( Beyin damarlarında pıhtılaşma )

Sıcak çarpması

Bazı ilaçlar ( Adrenalin, Penisilin vb. )

Bağışıklık sisteminin hastalıkları

Kollajenozlar ( SLE, romatoid artrid)

Hipertiroidizm

 

Ateş tipleri :

1- Subfebril Ateş : Ateşin 36,8°C - 38°C arasında uzun süre seyretmesidir. Bu ateş fokal infeksiyon dediğimiz olgularda görülür. Prostatit, diş granülomu, sinüzit veya kronik tüberkülozda saptanabilir. Hastada halsizlik, iştahsızlık belli belirsiz ateş, terleme vardır. Hastalar sabahları rahat dinlenmiş olarak uyanamazlar.

2- Kontinü Ateş : Bu ateş genellikle tifonun 2. haftasında görülür. Ateş 38°Cnin üstünde olup sabah akşam ateşleri arasında 1°C az ısı farkı vardır. Enfektif endokardit, tifüs, tularemi, milier tüberküloz, serebral ateşte de görülür.

3- Remittan Ateş : Sabah-akşam ateşleri arasında 1°C den fazla fark olup sabah ateşlerinin 37°C nin altına inmemesidir. Tifonun başlangıcında, pnömonilerde, sepsis, akut viral solunum yolu enfeksiyonlarında görülür.

4- İntermittan Ateş : Sabah ve akşam ateşleri arasında 1°C den fazla fark olup, sabah ateşleri 37°C nin altına inmesi ile seyreden ateşlerdir. Bu ateş şekli sıtma, piyojenik apseler, tüberküloz, piyelonefritte görülür.

5- Rekürren Ateş : Karakteristik olarak Borrelia infeksiyonlarında görülür. Ateş birdenbire yükselir, birkaç gün yüksek olarak devam eder. Sonra birdenbire kriz şeklinde düşer. 3-5 günlük ateşsiz dönemden sonra ateş aynı şekilde birdenbire yükselir ve aynı şekilde seyredip tekrar düşer.

6- Ondülan Ateş : Brusellozda görülen bir ateş şekli olup, hergün bir önceki günden biraz fazla olmak üzere yavaş yavaş remittan olarak yükselir. Birkaç gün bu şekilde kaldıktan sonra tekrar yavaş yavaş düşer. 4-5 gün ateşsiz bir dönemden sonra tekrar aynı şekilde ateş yükselir. Borrelia infeksiyonundan farkı burada ateşin yavaş yavaş yükselmesi ve yavaş yavaş düşmesidir. Borrelia infeksiyonunda ateş birdenbire yükselir ve kriz şeklinde birdenbire düşer. Hodgkin hastalığında görülen Pel-Ebstein ateşi de bazan ondülan karakter gösterebilir.

7- Hektik Ateş : Ateş genellikle sabahları düşük akşamları yüksek olurken bazı tüberküloz olgularında ateş sabahları yüksek akşamları düşük olabilir.

8- Günde İki Zirveli Ateş : Ateşin günde iki defa yükselmesi gözlenebilir. Kala-Azar, malarya olgularında, gonokokkal endokardit ve milier tüberkülozda görülür.

9- Nedeni Bilinmeyen Ateş : Tıptaki tanı yöntemlerinin gelişmesine rağmen halen günümüzde bir kısım ateşle seyreden hastalarda ateşin sebebi bulunamamaktadır. 3 haftadan daha uzun süreli 38,3oC'nin üzerinde seyreden, bir hafta süre ile tam teşekküllü bir hastanede tetkik edilmesine rağmen teşhisi yapılamamış ateşe Nedeni Bilinmeyen Ateş (NBA) denilmektedir.

4 tipi tanımlanmıştır :

Klasik NBA

Nosokomiyal NBA

HIV ile ilişkili NBA

Nötropenik NBA

 

Ateşin Kademeleri :

Subfebril Ateş 37.2-38 derece

Hafif Ateş 38-38.5 derece

Orta Ateş 38.5-39 derece

Yüksek Ateş 39-40 derece

Hiper Ateş 40-43 derece

 

Ateşli çocuğa ilaç tedavisi dışında yapılması gerekenler :

Çocuk ve bebeklerde ateş görüldüğünde evde alınabilecek basit ve temel önlemler önemlidir. Ateşin tedavisi yanlızca ateş düşürücü ilaçlarla değil, aynı zamanda uygun yaklaşımlarla desteklenmelidir. Bu destek yaklaşımlar ateş düşürücü kullanmak kadar önemlidir.              

 

Ateşli çocuğun bulunduğu ortamın ısısı 21-22 C arasında tutulmalıdır. Oda ısısının ayarlanması için havalandırmalar ve vantilatörler kullanılabilir,ancak çocuğun direkt olarak hava akımının karşısında olmamasına dikkat etmek gerekir.

Çocuğun üzerindeki fazla giysiler çıkartılarak az ve gevşek giysilerle çocuğun ısısının düşürülmesine yardımcı olunmalıdır.

Ateşli çocuğun kalori gereksinimi artar, bu nedenle aç kalmamasına dikkat ederek beslenmesi desteklenmeli, ancak beslenme için aşırı zorlanmamalıdır.

Ilık suyla (29-32 C) duş yaptırmak veya ıslak bezlerle vücut ateşini kontrol edip sık sık ölçüm yaparak ateşin seyri izlenmelidir.

Yüksek ateşte vücudun daha fazla sıvıya ihtiyaç duyması nedeniyle bol miktarda sıvı alması sağlanmalı, verilecek sıvının çok sıcak veya çok soğuk olmamasına dikkat etmelidir.

Doktorun tavsiye ettiği bir ateş düşürücü (antipiretik) kullanarak ateşi kontrol altında tutmak gereklidir (ateş düşürücüler çocuğun yaşına ve kilosuna bağlı olarak farklı miktarlarda kullanılırlar; bu nedenle bir hekime danışarak kullanılmalıdır).

 

Çocuklarda ateşe bağlı komplikasyonlar :

Ateşi yükselen çocuklarda ve özellikle bebeklerde aşağıdaki belirtilerden bir veya birkaçı ateşe eşlik ediyorsa zaman kaybetmeden bir doktora gidilmelidir.

Ateş özellikle 2 yaş altındaki bebeklerde görülüyorsa,

Ateş, bebek ve çocuklarda 40 C'nin üzerinde görülüyorsa ,

Bebek ve çocuklarda ağlama, inleme ve dokunulduğunda huzursuzlanma varsa ,

Ateşin yanında uyku eğilimi varsa,

Ciltte mor döküntüler oluşuyorsa,

Zor nefes alıp verme başlıyorsa,

Yutkunma güçlüğü çekiliyorsa,

Daha önce "havale" geçirmiş ise,

Devamlı kusma, diyare (ishal) oluyorsa dikkatli olunmalıdır.

 

Ateşli havale :

Bazı çocuklarda ateş, havaleye yol açabilir. Ateşli havale, 6 ay-5 yaş arasındaki çocukların %2-5’inde görülmektedir. Çoğu ateşli havale zararsız ve geçicidir. Ateşli havale genellikle ateşin yükselmesinden sonraki ilk 1-2 saat içinde görülür. Çocuk bir kaç dakika süreyle çevresindekileri tanımıyormuş gibi davranabilir, daha sonra kasılarak titremeye başlar ve gözleri kayar. Kısa bir süre dış uyarıya yanıt vermez, nefes alıp veremeyebilir ve cildi morarabilir. Havale geçtikten hemen sonra tekrar normal hale döner. Bu tip havaleler genellikle 1 dakikadan kısa sürmekle birlikte nadiren 15 dakika süren ateşli havaleler görülebilir.

Ateşli havaleler genellikle 24 saat içinde bir defadan fazla tekrarlamaz.

Çocuğunuz ateşli havale geçiriyorsa şunları hemen yapmalısınız :

Çocuğunuzu sert veya kesici aletlerden uzakta, yere veya yatağa yatırın

Havale sırasında ağızdan gelen salgıların (mide içeriği ya da tükürük) solunum yollarına kaçmaması için başını derhal yan tarafa çevirin

Çocuğunuzun ağzına bir şey koymaya çalışmayın

Derhal çocuğunuzu acil birime götürün.

     
 
Twitter da PaylaşGoogle a GönderArkadaşına Gönder      Copyright ©2013 Marmara Ambulans - Tüm hakları saklıdır.